27 Nisan 2018 Cuma

Anadolu Kavağı

Hafta sonu nereye gideceğinize henüz karar veremediyseniz, size bir önerim var. Nihayet havalar ısındı ve sevdiklerimizle beraber güzel bir gün geçirme hayalini kurduğumuz sıcak havalar geldi. İstanbul’un Beykoz ilçesine bağlı küçük balıkçı köyü Anadolu Kavağı’ na gitmeye ne dersiniz.



Şehir yaşantısını geride bırakıp kendinizi ve ailenizi mutlu edeceğiniz saklı bir cennet burası. Doğal güzelliklerine el değmemiş, ilk gün ki korunan şirin bir köy. Dört mevsim yerli ve yabancı birçok turisti burada görebilirsiniz. Küçük bir yerleşim alanı olmasına rağmen gelen misafirler sayesinde her daim canlılığını korumakta.

Balık ve deniz ürünlerini seven herkesin vazgeçilmez ilk durağı. Anadolu Kavağı’ na geldiğinizde göreceğiniz ilk şey sahil kıyısına kurulmuş büyük küçük balıkçı restaurantlarının dizilişi. 



Bazen iskelenin kapısından bu restaurantların rengarenk sıralanışına bile bakmak insana huzur veriyor. Birkaç adım attıktan sonra sizleri ellerinde menüleri ile karşılayan şef garsonlar olacak.


 



Balık ve deniz ürünleri sabahın erken saatlerinde günlük olarak restaurantlara teslim edilmektedir. İstekleriniz doğrultusunda dilediğiniz yerde gönül rahatlığı ile yemeğinizi yiyebilirsiniz. Örneğin; akşam üstüne doğru yemenizi yiyecek olursanız mutlaka balkonu olan deniz manzaralı bir yer tercih edin. Güneşin batışına ve kulağa hoş gelen dalga seslerine hayran kalacaksınız.



Fiyat aralığının pek değişmediğini ve hemen hemen aynı olduğunu söyleyebilirim.  Hangi balıkları yiyebileceğiniz konusunda sizlere şunları sıralayabilirim; levrek, lüfer, çipura, palamut, çinakop, barbun, uskumru, mezgit, hamsi ve istavrit. Damak zevkinize göre, ızgarada veya tavada pişirilmiş balık da isteyebilirsiniz ya da ekmek arası da yiyebilirsiniz. Deniz ürünleri şunlar; karides, midye dolma ve midye tava, kalamar.




 Bu restaurantlarda sadece balık ve deniz ürünleri satılmıyor. Herkesi düşünerek oluşturulan menülerde; et ve tavuk şiş, köfte, patates kızartması, yaprak sarma da var. Salata çeşitleri ve meze konusunda çok iyi olduklarını söylebilirim. Hem ürünlerin tazeliği ve hem de lezzetti unutulmaz. Her öğünde olması kabul görülen salatalar şunlar; mevsim salatası, akdeniz salatası, çoban salatası. Meze çeşitleri şunlar; közlenmiş biber ve patlıcan, haydari, patlıcan ezme.



Anadolu Kavağı’na ilk kez gelecekler için tavsiyem, gönlünüzce etrafı gezin dolaşın.  Sahilin sağ tarafı boyunca uzayıp giden evlere hayran kalacaksınız. Bir kısmı güzelliğini halen daha korumakta. Diğer bir kısmı da ne yazık ki, bakım yapılmadığında yıkılmış. Evlerin alt kısımlarında teknelerini saklayabilecekleri sığınakların olduğunu göreceksiniz. Şanslı gününüzdeyseniz, balık ağı öğren adamı ve kıyıda yüzen minik ördekleri de görebilirsiniz.





Anadolu Kavağı meydanında bulunan 18. yüzyıla ait Cehriye Hatun Çeşmesi de görülmeye değer. Bir diğer yapıda İstanbul Boğaz Komutanlığı sınırları içerisinde yer alan Marko Paşa Köşkü. Malesef askeri alan içerisinde olması nedeniyle giriş izni verilmemektedir. 

Ayrıca 1593 yılda yapımı tamamlanan Midilli Reis Camii de tarihi eserler arasında yerini almıştır. Yaptıran Midillili Hacı Ali Reis' in mezarı camiinin hemen yanında bulunmaktadır.  Eylül ayında yağan yoğun yağış nedeniyle üzerine çınar ağacı devrildi. Camiinin minaneresi, vaaz kürsüsü, çatısı ve duvarların bir kısmı zarar gördü. 


Camiinin bir bölümü ne yazık ki kullanılamaz durumda. Aylardır süren restorasyon çalışmaları halen daha devam etmektedir. Devrilen çınar ağacı da yetkili isimlerin görüşleri doğrultusunda demir korkuluklar yardımyla yerine konuldu.


 Anadolu Kavağı gözlerden uzak ailesi ile hoş vakit geçirmeyi isteyen piknikçilerin de tercih ettiği bir yer. Herkes kendi imkanları doğrultusunda getirdikleri ile mangal yapıyor. Rahat oturabilmeniz için birçok piknik masası da var.




Sahil boyunca sıralanmış çam ağaçların altında çay içmenin ve balık tutmanın keyfi de bir başka. Balıklar oltanıza gelirken sizler boğazdan geçen gemileri seyre dalın.
                                                                                                    
                                                                                                                 Sevgiyle Kalın
   

6 Nisan 2018 Cuma

Boğaz'ın İncisi Sarıyer



Bu gün sizlere herkesi kendine hayran bırakan, küçük sahil kasabası Sarıyer’ den bahsetmek istiyorum. Marmara Denizi’ nin kuzeyinde, Karadeniz’ in güneyinde bulunmaktadır.

“Boğaz’daki en eski yerleşim bölgelerinden biri olan semtin ismi antik çağda “Simas” olarak geçer.  Simas'ın kelime anlamı edinilen bilgilere göre; Kutsal Ana, Kutlu/ Güzel Akarsu veya Güzel Su. Ayrıca, Bizans Döneminde "Limas" ismi de kullanılmıştır.  Simas isminin nasıl “Sarıyer' e”  dönüştüğüne dair kesin bir bilgiye günümüzde ulaşılamamaktadır. Bir söylenceye göre, İstanbul’un fethi sırasında ölen “Sarı Er” lakaplı bir yeniçeriden alınmış olduğuna inanılmaktadır.” (1) 



Ulaşım olanaklarının günden güne geliştiği bugünlerde Sarıyer' e gelmeniz artık çok daha kolay. Bazen bir otobüs yardımı ile tüm sahili gezerek, bazen de en hızlı seçim olan metroya binerek. Dilerseniz, ilk durak Eminönü İskelesi' nden de vapura binebilirsiniz. Bu sayede, bir taşla iki kuş vurmuş gibi Boğaz Turu'nu da çıkmış olursunuz. Güzergah doğrultusunda göreceğiniz semtler şunlar; Eminönü, Beşiktaş, Ortaköy, Arnavutköy, Bebek, Hisar, Emirgan, İstinye, Yeniköy, Kireçburnu, Büyükdere ve son durak Sarıyer.



Tarihte bilinen en eski balıkçı yerleşkelerinden biridir. Nitekim, rastgele sözcüğünün hiç eksik olmadığı rengarenk balıkçı teknelerine sahiptir.  İstanbul' un en güzide semtlerinden biri olan Sarıyer, martıları ile anılmaktadır. Sonbahar ve kış aylarında gelecek olursanız, balıkçı teknelerinin ardında kismetini arayan martıların sesine kulak misafiri olacaksınız.




Martılarının göklerde özgürce uçtuğu, tertemiz deniz havası ve sahil boyunca uzayıp giden tarihi ahşap evleri… tüm fotoğraf tutkunları için bir doğa harikasıdır.



Sahilde yürüdüğünüz her an karşınıza ilginç ve bir o kadar da güzel fotoğraf kareleri çıkabilir. Akılınıza geldiği an makinenizin ayarlarını kontrol etmeyi unutmayın.
Sahil boyunca uzayıp giden yürüyüş yolu sizin için vazgeçilmez olacaktır. Kıyıya vuran dalga seslerinde huzuru içinize çekeceksiniz.





Dilden dile dolaşan leziz, meşhur Sarıyer Böreği’ ni yazmazsam olmaz. Sarıyer’e gelen ve gelmek isteyen herkese tavsiye edeceğim, değişmeyen tek lezzet. Sarıyer Böreği kıymalı, patatesli ve sade olmak üzere üç çeşittir. Söylentilere göre, gelen herkes şansını kıymalı ve patatesliden yana kullanmakta.




Böreğinizi afiyetle yedikten sonra canınız tatlı da yemek isterse eğer, Sarıyer Muhallebicisi’ ne uğramanızı tavsiye ederim. Her iki mekanda birbirlerine yakın olduğundan bulunması oldukça kolay.



kaynak: www.tarihisariyermuhallebicisi.com.tr
“Boğaz’a karşı çay içmeden, simit yemeden gitmek olur mu?” dediğinizi duyar gibiyim. Tabii ki, olmaz... Sahil kıyısı ile içiçe olan birçok restaurant, kafe ve dernek var. Seçiminizi sahilde bulunan ilk durakta inerek ya da biraz daha iç kısıma yürüyerek de yapabilirsiniz.



Ayrıca, yanyana dizili birçok balıkçı resturantlarının da olduğunu göreceksiniz. Çocukluk anılarınıza geri döneceğiniz kağıt helva satıcılarına da burada denk gelebilirsiniz. İnsanın yedikçe yiyesinin geldiği taze süt mısır da tercihiniz olabilir.


Eğer sevdiklerinizle beraber güzel bir günü geride bırakmak istemiyorsanız, günbatımını da izlemenizi tavsiye ederim. Fotoğraf çekmek isteyenler içinde oldukça verimli bir zaman dilimi. 

Biten bir günün ardında umarım mutlu bir gün geçirmiş olmuş olursunuz.
                                                                                                                       Sevgiyle Kalın
                                        
                                                                  Kaynakça
        1- Sarıyer Tarihçesi (Simas'tan Sarıyer'e...) 12 Nisan 2018 tarihinde erişildi. www.sarıyer.bel.tr